Kanunlar önünde eşitlik yoksa; "İnsan Hakları, Adalet ve Hukuk" yok demektir... Prof. Dr. Anıl Çeçen
30 Temmuz 2018 Pazartesi
Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN, (GÖRSEL VERİLER) Ankara İli, Çankaya İlçesi Kızılay Ofisinde Çekilmiş muhtelif fotoğraflar ve tarihe havale edilmiş anılar..
23 Temmuz 2018 Pazartesi
BU GÜN: Prof. Dr. Anıl Çeçen’in Çağrısı ve Daveti "Oben ÖZAYDIN'ın makalesinden sonra: Yeni Cumhuriyet ve Eksik Kalmış Bir Cemiyet projeleri üzerinden" - Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (Cumhuriyetçi Demokrat Parti)

Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi “AÇILIM, TANITIM, GEREKÇE (proje gerekçeleri) SEBEPLER, İLKELER VE HEDEFLER” TANIM (Biz Kimiz) Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
CUMHURİYETÇİ DEMOKRATLAR HAREKETİ “AÇILIM, TANITIM, GEREKÇE/SEBEPLER, İLKELER VE HEDEFLER”
TANIM (BİZ KİMİZ)
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Cumhuriyetçi Demokrat Parti, halkın mutluluk, zenginlik, güvenlik, hürriyet ve refahı için; Devlet idaresinde millet iradesini hâkim kılmayı; Ulus Devletin özgürlük, bağımsızlık, hukuk ve hükümranlığını Misak-ı Milli Sınırları dahilinde temin ve tesis ederek; Kadim gelenek ile müstakbel gelecek arasında sağlam/sarsılmaz köprüler kurmayı amaçlar. Namuslu, dürüst ve demokrat; İlkeli, onurlu ve sorumlu; İktisadi, siyasi, sosyal, tarihi, bilimsel ve kültürel referansları, misyon anlamı ve siyasi dava bağlamında; Atatürkçü bir halk hareketidir.
Cumhuriyetçi Demokrat Hareket; 09 Eylül 1923 tarihinde Mustafa Kemal Paşa (Atatürk), Celâl Bayar, Prof. Fuad Köprülü, İsmet İnönü ve Refik Saydam tarafından kurulan Halk Fırkası’nın 10 Kasım 1938’e kadar olan bölümüne karşılık gelen dava, manâ ve misyon süreci ile;
7 Ocak 1946’da Celal Bayar, Fuat Köprülü, Adnan Menderes ve Refik Koraltan tarafından; Mustafa Kemal Atatürk’ün (8 Kasım 1937 günü TBMM’de Hükümet Programını açıklayan) Başbakan Celâl Bayar’a hitaben: “Millete yepyeni bir program bildirdiniz. Bu program benim millete söz verdiğim programdır. Celâl Bayar ve arkadaşları benim millete söz verdiklerimi yapacaklarını bana ve millete taahhüt ettiler. Ben, milletle birlikte Celâl Bayar ve arkadaşlarının programının nokta nokta uygulandığını izleyeceğim. Daha iyi açıklayayım: Ben Türkiye Cumhurbaşkanı Atatürk ve Türk milleti, Başbakan Celâl Bayar’ın ve onun hükümetinin programını izliyor ve fiilî sonucunu görmek istiyoruz”. (Ayın Tarihi; 1937, Sayı: 48, s.63) hitabına mazhar ve muhatap olarak kurulan tarihi ve kadim Demokrat Parti’nin (07 Ocak 1946 – 27 Mayıs 1960) bileşkesi ileri, çağdaş, modern ve güncel sentezidir.
ÖNEMLİ NOT:
Toplam 12 bölümden ibaret olan bu metin "Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi" nin "Açılım, tanıtım, oluşumuna ilişkin gerekçeler ve teşebbüsün sebepleri ile ilkeleri ve hedefleri" konusunda hazırlanmış bir proje, tasavvur ve tasarımdır. Şu kadar ki; Bu tasavvur, plân-proje ve tasarımların kaynağı ve dayanağı; Başta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, Yerleşik Hukuku, Kanunları ve cari mevzuatı olmak üzere "özellikle"1923-1933 (1938) dönemi Halk Fırkası (Halk Partisi/Cumhuriyet Halk Partisi) ile 1946-1960 döneminde faaliyet göstermiş DEMOKRAT PARTİ'nin siyaseti, dava, misyon ve uygulamaları; Yani: Cumhuriyetçi Demokrat Hareketin referansı, özü, öznesi ve sentezi: Tarihi ve kadim CHP ve DP olup; Esas itibarıyla bu partilerin şahsında "bizzat" Mustafa Kemal ATATÜRK'ün kendisi, O'nun ilkeleri, emaneti, vasiyeti ve Türk İnkılâbı'dır.
DÜN: Prof. Dr. Anıl Çeçen’in Çağrısı Ve Daveti "Oben ÖZAYDIN" - BU GÜN (ve her daim) Cumhuriyetçi Demokratlar Hareketi (Cumhuriyetçi Demokrat Parti)
DÜN: "Prof. Dr. Anıl Çeçen’in Çağrısı ve Daveti"
Oben ÖZAYDIN
oben@oncevatan.com.tr
(23 Ağustos 2015)
Geçtiğimiz günlerde Prof.Dr. Anıl Çeçen’den önemli bir çağrı mektubu aldım.
Kurucusu olduğu Cumhuriyetçi Birlik Platformu adına hazırlamış olduğu bu mektubu, önemine binaen aynen yayınlamayı uygun görüyorum. İlk etapta benim de dahil olduğum 53 aydın cumhuriyetçinin imzaladığı bu bildiri, ülkemizin içinde bulunduğu şartlar doğrultusunda yeni bir milli mücadele ruhunu ortaya koymaktadır.
Bildiri metni aynen şöyle:
“Bizler, CUMHURİYETÇİ BİRLİK PLATFORMU üyeleri olarak, önümüzdeki 29 Ekim 2015 tarihinde 92. Yıldönümünü kutlayacağımız Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurucu önderimiz büyük Atatürk’ün cumhuriyetin genç kuşaklarına emanet ettiği çağdaş uygarlık çizgisinde, ilelebet var olabilmesi için, uluslararası konjonktürün Türk ulusunu içine sürüklemiş olduğu siyasal çıkmazdan Türk devletinin kurtulabilmesi amacıyla, yeniden vatansever bir çizgide milli mücadele görevine çağırıyoruz. Küresel emperyalizmin işbirlikçi ve mandacı bazı aydın kesimlerin aracılığı ile ikinci cumhuriyetçilik maskesi altında Türkiye’ye girmesi ve sermaye çevrelerinin dışa açılma bahanesi ile böylesine bir dönüşümü desteklemesi yüzünden, Türkiye Cumhuriyeti büyük bir siyasal çıkmazın içine girmiştir. ABD’nin yönlendirmesiyle küreselleşme, Avrupa ülkelerinin öncülüğünde Avrupa Birliği ve İsrail’in zorlamalarıyla Büyük İsrail projeleri, Atatürk’ün bizlere miras olarak bıraktığı cumhuriyet devletini fazlasıyla sarsmış ve zayıflatmıştır. Soğuk savaş yıllarında ABD-Avrupa Birliği ve İsrail üçgeninde bir batı emperyalizmi kıskacına sokulan Türk devleti, çeşitli küresel ve bölgesel projelerin batı dünyasından zorla dayatılması nedeniyle küçülerek tasfiye edilme aşamasına getirilmiştir. Türkiye dış merkezli emperyalist oyunlara alet olurken, hegemonya peşinde koşan batılı devletler ve şirketler ile yakınlık içine giren işbirlikçi ve mandacı kesimler, fazlasıyla zenginleşerek ülkenin yeni patronu konumunda oligarşik bir düzen yaratmışlardır. Eski NATO komutanlarının dile getirdiği gibi, önümüzdeki beş yılda merkezi coğrafyadaki on devletin yıkılacağı açıkça ifade edilirken, Türkiye’nin de Orta Doğulu komşuları ile birlikte toplu bir yok olma senaryosuna feda edileceği görülmektedir. Değişim kılığında öne sürülen yıkım projeleri ile her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti batılı emperyalist güçlerin daha fazla etkin konuma geldiği bir yarı sömürge ülke durumuna getirilmiştir. Dünyanın merkezi gücü olan Osmanlı İmparatorluğu önce yarı sömürge konumuna getirilmiş ve daha sonra da teslim alınarak tasfiye edilmiştir. Bugün aynı oyun Osmanlı sonrasında bir ulusal kurtuluş savaşı verilerek kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyetine karşı oynanmak istenmektedir. Osmanlı İmparatorluğu yarı sömürge konumundan kurtulabilmek için son yüzyılında büyük modernleşme hamlelerine girişmiş ama dış müdahaleler yolu ile bunlar önlenerek, merkezi imparatorluğun çöküşü gerçekleştirilmiştir. Dün merkezi imparatorluğu çökerten batılı emperyalistler, bugün de Osmanlı topraklarında kurulmuş olan ulus devletleri iç karışıklıklar ve savaşlar yaratarak ortadan kaldırılmaya çalışmaktadırlar. Arap baharı girişimleri beraberinde yeni terör olayları ve iç savaşlar yaratarak, bu yönde merkez ülkelerin tasfiyesini hızlandırmıştır. Uluslararası gelişmeler doğrultusunda, reform isteyen ikinci cumhuriyetçiler, mandacı işbirlikçiler, alt kimlikçi federasyoncular, ılımlı İslamcılar ile emperyalizm ve Siyonizm ile her türlü işbirliğine açık olan oportünistlerin oluşturduğu hukuk dinlemeyenler koalisyonu üyeleri, ortaklaşa Atatürk’ün çağdaş cumhuriyetine saldırmaktadırlar. Emperyalizmin desteklediği kayıt dışı ekonomi sayesinde elde edilen sıcak paralar, mafya örgütleri sayesinde yer altı dünyasının ülkede daha da güçlenmesine yol açmıştır. Kaynağı belli olmayan sıcak para trafiği ile Türkiye iyice sömürgeleştirilmektedir. Bu kesimler ile işbirliği yapan siyasal çevreler de, hem bu tür ilişkilerden paylarını almakta, hem de çıkar ilişkisi içinde oldukları yer altı dünyasına karşı hiçbir önlem almayarak bir anlamda dolaylı destek vermektedirler. Küresel sermaye medya alanını bütünüyle denetimi altına alarak kamuoyunda aykırı seslerin çıkmasına izin vermemekte ve halk kitlelerinin eskisi gibi uyutulması misyonunu daha gelişmiş yöntemler ile devam ettirmektedir. Bir anlamda, dünya ülkelerinde demokrasilerin halk egemenliğinden sermaye egemenliğine doğru kaydırıldığı ve bu doğrultuda gündeme gelen sermaye egemenliği anlamındaki kapitokrasilerin, demokrasilerin yerini aldığı görülmektedir. Bu kadar çok yönlü olumsuz gelişme karşısında, nüfusu seksen milyonu geçen Türkiye Cumhuriyeti devletinin silkinerek toparlanması ve kendine gelmesi gerekmektedir. Küresel sermaye daha küçük devletler istediğinden bütün dünya, uluslararası terör örgütleri aracılığı ile bir kargaşa ortamına doğru sürüklenmektedir. Emperyalizmin desteğindeki terör örgütleri aracılığı ile bilinçli bir biçimde kaos ortamı yaratılmakta ve kaostan sonra yeni bir düzen arayışı öne çıkarılmaktadır. Kentlerde gökdelenlerin yapıldığı merkezi alanlardaki eski evler nasıl yıkılıyorsa, gökdelenler aracılığıyla geleceğin kent devletleri nasıl yaratılmaya çalışılıyorsa, benzeri bir biçimde bölgesel federasyonların oluşturulabilmesi için de, ulus devletler parçalanarak tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Yeni demokrasi plan ve projeleri doğrultusunda gerçekleştirilmeye çalışılan bu dağıtma operasyonunda emperyal güçler yerli ortakları ile devletlere karşı savaş açmışlardır. Bir anlamda demokrasi adına sivil toplumlar öne çıkarılırken, diğer yandan da toplumlar ile devletlerin geçmişten gelen bağları kopartılmaktadır. Daha önceleri toplumlar kendi devletlerini kurarken, şimdi sivil toplumculuk adına toplumlar kendi devletlerine karşı ayaklandırılmaktadır. Geleneksel demokrasiler yeni demokrasilere dönüştürülürken, milletler sivil toplumlara dönüştürülmekte ve bu yoldan devlet millet birlikteliği ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır. Yunanistan devleti, küresel emperyalizm modeline uygun olarak kurulan Yeni Demokrasi partisinin uzun süreli iktidarları döneminde yarı sömürge konumuna düşerek iflas etmiştir. Türkiye’de de bir zamanlar iş adamları derneği başkanı Yeni Demokrasi adıyla bir parti kurmuş, boğazdaki zenginlerin temsilcisi olarak ekonomi üzerinden devleti yönetmeye kalkışmış ama Anadolu halkının sağduyusu nedeniyle yüzde bir oy bile alamamıştır. Para basma hakkı elinden alınan her devlet piyasaya mahkûm edilirken, ekonomik oyunlar ile tasfiye edilme aşamalarına getirilmektedir. Bölgesel para projesi yüzünden Avrupa Birliği, Büyük Almanya’ya dönüşmüş ve diğer Avrupa devletleri piyasa üzerinden yönetilir hale getirilerek gerçek anlamda bir devlet olma durumundan uzaklaştırılmışlardır. Yeni demokrasi adı altındaki emperyal projeler devletleri dağılma noktasına getirdiği gibi cumhuriyet rejimlerini de çökme tehlikesi ile karşı karşıya bırakmaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti böylesine bir emperyal projenin tehdidi altındadır. Büyük Atatürk’ün kurmuş olduğu çağdaş cumhuriyet rejimi ulusal, üniter ve merkezi bir konumda geleceğe dönük yaşamını sürdürürken, dıştan kumandalı emperyal manipülasyonlar yüzünden ilelebet payidar olamama tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu nedenle, yeni demokrasi projelerinin çökerttiği Türkiye Cumhuriyeti’nin sonsuza kadar yaşayabilmesi için, cumhuriyet rejimine tam anlamıyla sahip çıkacak bir yeni cumhuriyetçilik akımına acilen gereksinme bulunmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin, kurucu önder Atatürk’ün Türk ulusuna hedef gösterdiği gibi ilelebet payidar olabilmesi için yeni bir cumhuriyetçilik gerekmektedir. Putin’in yıllardır Rusya’yı büyük bir devlet olarak yönetmesini sağlayan akım ve partinin adının “Rusya’nın Birliği “ olduğu dikkate alınırsa, Türkiye Cumhuriyeti’nin de yeniden doğarak güçlü bir biçimde yola devam edebilmesi için bir “Cumhuriyetçi Birlik “ hareketine ihtiyaç vardır. Cumhuriyetçi Birlik Platformu, bu gereksinmeyi karşılayabilme doğrultusunda yeni bir cumhuriyetçi hareket olarak, Türk ulusunu “Cumhuriyetçi Birlik” çatısı altında toplayarak, Türkiye Cumhuriyeti’nin yirmi birinci yüzyılda hak ettiği yere gelebilmesi için Kuvayı Milliye’nin devamı olan yeniden milli bir mücadeleye çağırmaktadır.”
Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/prof-dr-anil-cecenin-cagrisi-ve-daveti-makale,33761.html
Önce Vatan Gazetesi
Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/prof-dr-anil-cecenin-cagrisi-ve-daveti-makale,33761.html
Önce Vatan Gazetesi
13 Temmuz 2018 Cuma
Prof. Dr. Anıl Çeçen’den İnsan Hakları BOLU GÜNDEM GAZETESİ "Mustafa Namdar" -İzdüşüm- (BOLU)

BOLU GÜNDEM
Mustafa Namdar
-İzdüşüm-
Abant İzzet Baysal Üniversitesi Eğitim Fakültesi ve Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından düzenlenen “Günümüz Gerçekleri karşısında İnsan Hakları” konulu konferansı Prof. Dr. Sn. Anıl Çeçen’in dilinden dinledik. Amaç ve içeriği bakımından ne olup ne olmadığı hakkındaki görüşlerini yorum katmadan tutabildiğim notlar çerçevesinde sizlere aktarmaya çalışacağım;
“Burası bir bilim yuvası. Ben de bir bilim adamıyım. Kültürel ve sosyal konularda önemli çalışmalarım oldu. Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kurucularındanım. Cumhuriyetin kültür kurumu olan Halk Evlerinde düşüncelerimi geliştirdim. Kişiliğimin önemli kesiti Atatürk’çü olmamdır” diyerek sözlerine başlayan Sn. Çeçen, yapacağım konuşma bilim adamlığı formatında olacaktır mesajını veriyordu.
- Dünü bilmezseniz, bugünü anlayamazsınız. Konumuz İnsan Hakları ama Cumhuriyet öncesini ve Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu bilmek zorundayız.
- Osmanlı İmparatorluğu parçalanmasaydı, belki de Cumhuriyet olmayacaktı. İmparatorluk yıkılmış, balkan ülkeleri elden çıkmış. Geriye Müslüman bir coğrafyada Anadolu ve Arap dünyası kalmış. Burası yeraltı zenginlikleri açısından dünyanın göz diktiği bir dünya merkezi konumunda. Dünyanın merkezini ele geçirme kavgası o gün olduğu gibi, bugün de vardır, bu kavga bugün de devam ediyor.
- Bu ülke bize dedelerimiz tarafından savaşılarak bırakıldı. Burası dünyanın kenarında olan bir ülke değil, merkezidir. Bu hazineyi bizim elimizden almaya çalışıyorlar. Yavaş yavaş sanki mirasyedi konumuna geliyoruz. Emperyalist düşüncenin aklına gelen bütün oyunlar oynanıyor. Küreselleşme, Avrupa Birliği, Büyük Ortadoğu Projesi, Ilımlı İslam, Demokrasi adına oynanıyor bütün oyunlar.
- Medya sermayenin kontrolü altında. 1919’da başlayan hareketle dört cephede birden mücadele verdik. Çanakkale’ye bir bakın, bütün etnik gruplar orada, kurtuluş uğruna Kürtü, Türkü, Lazı, Çerkezi, Boşnağı yan yana yatıyorlar.
- Şehirleşme adına Anadolu’da doğum kontrolü için kurallar konurken, doğuda bunu teşvik ediyorsan, burada bir sorun olmalı. Düşüncelerde yeni bir yapıya ihtiyaç olmalı, diyerek, dış güçlerin bu düşüncelerini, bizi bölerek yerine getireceklerini söyledi.
- Dünyanın egemen güçleri, biz dünyanın en büyük birliğini tek bir kurşun atmadan dağıttık. Sovyetler Birliği 1989’da dağıldı. İnsan Hakları siyasi amaçlı olarak kullanılırsa imparatorluklar çöker. İki kutuplu dünyadan, tek kutuplu dünyaya geçtik. Batıyı batı yapan özgürlüktür.
- Amerika’nın bütün dünyaya hakim olma amaçlı demokrasi anlayışı, bir proje adı altında geliştiriliyor. Sivil toplum 1980’lerin kavramıdır. Hiçbir medya, reklam gelirleriyle yaşayamaz. Dışarıdan bir destek vardır. Bizim ülkemizde hukuk bu kadar gelişmişken, insan hakları kanun güvencesine alınmışken bu durum neden gündeme geliyor?
- Hukuk, haklar demektir. Hakların verildiği yerdir. Ulusal hukuklar, kendi hukukumuzu devre dışı bırakmak için geliyor. Ulus devletlerin, ortadan kaldırılması için bu gerekli. Devlet eşittir hukuk demektir. Alternatifleri, hukuk düzeyini dışarıdan pompalayarak yıkmaktır. Kapitalizm vahşidir. Kim güçlüyse o her şeye hakimdir. Şirketlerin büyüdüğü, devletin küçüldüğü bir yapı isteniyor. Bütün bunlara karşın, insan haklarına bütünüyle karşı çıkamayız. Temel hak ve özgürlükler, insanlara doğuştan gelen haklardır. (15.12.2005)
9 Temmuz 2018 Pazartesi
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN'in Türk Hukuk Kurumu Adaylığı için Listesi
Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN'in
Türk Hukuk Kurumu Adaylığı için Listesi
TÜRK HUKUK KURUMU BAŞKANLIĞI'NA Adaylık duyurusunu açıklayan; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi: Avukat Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN listesini açıkladı. İşte Tam Liste YENİDEN HUKUK DEVLETİ İÇİN...
YÖNETİM KURULU ADAYLARIMIZ:
1) Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
2) Prof. Ali Mehmet KOCAOĞLU
3) Şule NAZLIOĞLU EROL
4) Yusuf ÖZTÜRK
5) Şerif VURAL
6) Refik Ali UÇARCI
7) Bülent Turhan GÜNDÜZ
8) Cemile LAKERTA
9) Ferda ALAEDDİNOĞLU
10) Emre EREN
11) Onur YAVAŞ
DENETLEME KURULU ADAYLARIMIZ:
1) Ömer Faruk SIRAKAYA
2) İsmail ÇEVİK
3) Ayşe Bilgiç TAHTACI
ONUR KURULU ADAYLARIMIZ:
1) Turgut KAZAN
2) İzzet Güneş GÜRSELER
3) Ünal DİNÇ
19 Haziran 2018 Salı
Gazeteci Nuray Başaran bugünkü köşe yazısında Prof. Dr. Anıl Çeçen’in yeniden baskıya giren “Kıbrıs Çıkmazı” adını taşıyan kitabını değerlendirdi.

Yazısında Çeçen’den birçok alıntı yapan Başaran
Yazısında Çeçen’den birçok alıntı yapan Başaran ekliyor; “Geçtiğimiz yaz aylarında gittiğim Ada aynen Çeçen’in bu satırlarında söylediği gibi insana adeta başka bir zamana ya da başka bir şey için ayrılmış bir kara parçası izlenimi veriyordu. Dün Türk askerini davet eden dedelerinin yaşadıklarını bugün unutan ya da ‘dün’leri unutturulan genç nesil ise çok farklı hayalleri çoktan kurmuş durumdaydı.”.
KKTC’nin 82. Vilayet olması konusuna da değinen Başaran “Bugün Afrin’de üniter yapıyı koruyan ‘devlet aklı’, elbette sonrasında Musul ve Kerkük’ten önce Kıbrıs’ı 82. Vilayet olarak ilan etmenin çalışmalarını da yapmaktadır. Detayları ve KKTC’nin neden 82. Vilayet olması gerektiğini yazmaya devam edeceğim.” diyerek akıllara ‘KKTC 82. Vilayet olmalı mı?’ sorusunu getirdi.
İŞTE NURAY BAŞARAN’IN YAZISI

Önce fuardan bahsetmek gerekirse, hafta içinde bile yoğun ilgi gören fuar doğrusu insanı geleceğe ilişkin umutlandırıyor. Özellikle fuara genç kuşak ve kadınların büyük ilgisinin olduğunu görmek, geleceğe dair ümitleri arttırıyor.
12. Ankara Kitap Fuarı ATO Congresium
Eylül Fuarcılık tarafından Milli Eğitim Bakanlığı, Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı (KOSGEB), Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve Avrasya Yazarlar Birliği iş birliğiyle gerçekleştirilen 12. Ankara Kitap Fuarı ATO Congresium’da . Bu isimleri yazıyorum çünkü, bu tür faaliyetler ülkenin büyük gelecek ihtiyacı. Bunları yazarak onlara teşekkür etmek istedim. Bu yılki kitap Fuarı’nın onur konuğu Atilla Dorsay. Türk halkının okumayı sevmemekle suçlandığına dikkati çekerken, “Okumayı sevmez” denilen Türk halkının çok büyük yazarlar çıkardığını ve kitapların ilk basımlarının çok yüksek sayılarda yapıldığını söylüyor.
ATO Congresium’da 300’ü aşkın yayınevi ve sivil toplum kuruluşunun katıldığı fuarda 10 gün süresince söyleşi, panel, şiir dinletileri ve çocuk aktiviteleri gerçekleşti. Fuar yarın sona erecek.
Konumuza dönersek; Kıbrıs konusunu dünya jeopolitik gerçeği ve tarihi
Konumuza dönersek; Kıbrıs konusunu dünya jeopolitik gerçeği ve tarihi ile birlikte değerlendiren Kıbrıs Çıkmazı kitabının en dikkat çeken makalesi kuşkusuz KKTC’nn üçüncü İsrail olacağı ile ilgili bölümü. Büyük İsrail Projesi ile bütün Orta Doğu’ya el koymak isteyen Siyonist devletin, bu doğrultuda hem bölge devletlerinin iç karışıkıklar ile parçalanmasına yardımcı olduğunu ve bu doğrultuda her türlü terör eylemini destekleyerek bölge ülkelerine taşıyarak ve uygun gördüğü yerlerde Kürt-İsrail oluşumu gibi yeni Yahudi devletleri oluşturduğunu söyleyen Prof. Çeçen şöyle devam ediyor:
Mezopotamya egemenliği için kurulmuş olan ikinci İsrail
Mezopotamya egemenliği için kurulmuş olan ikinci İsrail olarak kukla Kürt Devletinin oluşumu belirli bir aşamaya geldikten sonra benzeri bir süreç , bugünün Roma İmparatorluğu’nu oluşturmaya çalışan ve bu doğrultuda Kıbrıs Adası üzerinden Doğu Akdeniz’e ve de merkezi coğrafyaya girmeye hazırlanan Avrupa Birliği’ne karşı önlemler, Kıbrıs adası üzerinden alınmakta ve bu doğrultuda Kıbrıslı Yahudiler ile beraber Türkler ve Türkiye Cumhuriyeti de kullanılmaktadır. Özellikle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana kırk yıla yakın bir süre geçmesine rağmen hala belirsiz bir statüde bırakıldığı için Kıbrıs’ın kuzey bölgesi üçüncü bir İsrail devletinin bu bölgede gündeme gelmesi doğrultusunda yönlendirilmektedir. Adayı gelecekte bütünüyle ele geçirmek isteyen İsrail’in KKTC’yi şimdilik bir Türk-Yahudi devleti ya da bir Türk-İsrail Cumhuriyeti’ne dönüştürebilmek için çeşitli girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Tarihte Roma saldırısından ders alan İsrail devletinin Avrupa Birliği’nin yeni Roma İmparatorluğu görünümünde merkezi coğrafyaya girişimi önleyebilmek üzere , Kıbrıs’ta bir üçüncü İsrail planını devreye soktuğu görülmektedir. Bu doğrultuda adanın Avrupa Birliği’ne girişine ve bir siyasal çözüme kavuşturulmasına İsrail sonuna kadar karşı çıkmıştır. Ve ABD ile Türkiye üzerindeki etkili Siyonist lobilerini bu doğrultuda seferber etmiştir. Türk siyaseti ve medyasındaki etkili İsrail Lobisi Türk devletinin ve Türklerin İsrail’in çıkarları doğrultusunda kullanılmalarını sağlamış, adadaki Türk varlığı Rumlara karşı, İslam varlığı da Hristiyanlara karşı kullanılarak Kıbrıs sorunu uzun süredir çözümsüzlüğe teslim edilmiştir. Çözümsüzlük adanın kalıcı bir statüye kavuşmasını önleyerek, gelecekte Kıbrıs’ın tamamında bir İsrail yapılanması için kapıyı açık tutmuştur.
Geçtiğimiz yaz aylarında gittiğim Ada aynen Çeçen’in bu satırlarında söylediği gibi insana adeta başka bir zamana ya da başka bir şey için ayrılmış bir kara parçası izlenimi veriyordu.
Geçtiğimiz yaz aylarında gittiğim Ada aynen Çeçen’in bu satırlarında söylediği gibi insana adeta başka bir zamana ya da başka bir şey için ayrılmış bir kara parçası izlenimi veriyordu. Dün Türk askerini davet eden dedelerinin yaşadıklarını bugün unutan ya da ‘dün’leri unutturulan genç nesil ise çok farklı hayalleri çoktan kurmuş durumdaydı. Bugün Afrin’de üniter yapıyı koruyan ‘devlet aklı’, elbette sonrasında Musul ve Kerkük’ten önce Kıbrıs’ı 82. Vilayet olarak ilan etmenin çalışmalarını da yapmaktadır. Detayları ve KKTC’nin neden 82. Vilayet olması gerektiğini yazmaya devam edeceğim.
13 Haziran 2018 Çarşamba
"Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN’LE AVRASYA TARTIŞMASI" Mehmet Ali GÜLLER (Aydınlık Gazetesi 18 Aralık 2011)
ANIL ÇEÇEN’LE AVRASYA TARTIŞMASI
Mehmet Ali GÜLLER
Ulusal Kanal’da Cuma günü 5 saat süren “Gündem Özel” programında NATO’yu ve İslamcı hareketleri tartıştık. İbrahim Horuz’un yönettiği programda İslamcı kimliğiyle Yılmaz Yunak, Eren Erdem ve Kenan Çamurcu, Kemalist kimliğiyle Prof. Dr. Anıl Çeçen ve Bilimsel Sosyalist kimliğimizle de biz yer aldık.
Çözüme dair görüşlerimizde Prof. Dr. Anıl Çeçen’le çok ciddi görüş ayrılıkları yaşadık. Biz, “Türkiye’nin savaş seçeneğinden kurtulmasının yolunu” öncelikle “AKP’den kurtulmakla” başlattık. Ve ABD’ye karşı bölgesel bir ittifakın zorunluluğunu belirttik. Türkiye’nin KKTC ile bütünleşerek, İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan’la birlik kurması gerektiğini belirttik. Bu birliğin de aynı zamanda Asya’nın iki büyük gücü Çin ve Rusya’yla ittifak oluşturması gerektiğini vurguladık.
‘DOĞU İRAN’A DESTEK VERMESİN’
Prof. Dr. Anıl Çeçen, Rusya ve Çin’i de ABD gibi “emperyalist” ilan ederek, onlarla ittifak kurulmasına karşı çıktı. Prof. Dr. Çeçen Türkiye ve İran’ın “Çin ve Rus yayılmacılığına karşı çıkması gerektiğini” savundu!
Ve Prof. Dr. Çeçen, daha da ileri giderek “Doğulu güçler İran’a destek vermesin” çağrısı yaptı!
Köklü devlet geleneğine sahip dört ülkeden biri olan İran, kuşkusuz bu türden çağrılara kulak vermiyor ve tersine uzun bir süredir ABD’ye karşı Rusya ve Çin ittifakı arıyor!
İRAN İÇİN ÇİN-RUSYA KALKANININ ÖNEMİ
Prof. Dr. Çeçen’e şunu hatırlattım: “ABD, 2003’te Irak’ı işgale başladıktan sonra, sırasıyla Suriye ve İran’ı da işgal edeceğini ilan etmişti. Aradan 9 yıl geçti. ABD hâlâ İran’a saldıramadı. Neden? Birincisi, ABD Irak’taki direnişi geçemedi; ikincisi, İran birlik ve bütünlük içinde iyi direndi; üçüncüsü, İran, Rusya ve Çin ile ittifak kurarak kalkan oluşturdu.”
Ve Prof. Dr. Çeçen’e “Bugün ‘Doğulu güçler İran’a destek vermesin’ demek, nesnel olarak ‘ABD, İran’a saldırsın’ demek anlamına gelir” dedim.
ORTAK AYRILIKÇILIK SORUNUMUZ
Ancak Prof. Dr. Anıl Çeçen, neredeyse Rusya ve Çin’i ABD’den daha tehlikeli ilan ederek, hem Türkiye’nin hem de İran’ın bu iki “emperyalist” devletin yayılmacılığına karşı çıkması gerektiğini savundu. Ve Prof. Dr. Çeçen, Rusya’nın Çeçenleri, Çin’in de Sincian-Uygur Türklerini katlettiğini savundu!
Prof. Dr. Çeçen’i olmasa bile programı izleyenleri ikna etmek için şunları söyledim:
“Türkiye’nin birden çok tehdit algılaması olabilir. Ama bunlardan hangisi esastır, Türkiye tüm tehditler yerine acaba hangi tehdidi esas alarak mücadele etmelidir? Türkiye’yi Kenya mı tehdit etmektedir? Rusya mı, Çin mi tehdit etmektedir? Hayır. Peki, kim ya da kimler tehdit ediyor? ‘Kuzey Irak’ tehdit ediyor, ABD tehdit ediyor, AB tehdit ediyor… Peki, hangisi asıl tehdit? Elbette ABD tehdidi… O zaman Türkiye esas tehdit olan ABD tehdidine karşı konumlanmalıdır. Nitekim ‘Kuzey Irak’ da aslında bir ABD tehdididir.
PROF. ÇEÇEN’İN NESNEL AMERİKANCILIĞI
“Bugün Rusya ve Çin düşmanlığı yaparak, nesnel olarak Amerikancılık yapmış olursunuz!
“Türkiye’nin Kürt ayrılıkçılığı sorunu, İran’ın Azeri ayrılıkçılığı sorunu, Rusya’nın Çeçen ayrılıkçılığı sorunu ve Çin’in Sincian-Uygur ayrılıkçılığı sorunu benzerdir ve ABD kaynaklıdır! Camdan evi olan, komşusuna taş atmaz!
“İttifaklar, masa başında oluşmaz. İttifaklar, aynı tehdide karşı mücadelede oluşur. Türkiye’nin geçen dönemde İran’la ittifak kurmasının temelini, Ankara’nın Halkın Mücahitleri örgütünü, Tahran’ın da PKK’yi karşılıklı terörist ilan etmesi oluşturmuştu.”
RUSYA ve ÇİN DÜŞMANLIĞININ KAYNAĞI
Türkiye’de bazı kesimlerin iflah olmaz Rusya ve Çin fobisinin temelini ne oluşturuyor? Orta Asyacılık mı? Pan-Türkçülük mü? Turancılık mı?
Kendisini Kemalist olarak niteleyen Prof. Dr. Anıl Çeçen bu gruba giriyor mu bilemiyoruz ama bizce Türkiye’de bu fobinin temelini anti-komünistlik ve NATOTürkçülük oluşturuyor!
Prof. Dr. Çeçen’in kendisini tarif ederken “NATO düşmanı değilim” demesi ve NATO’nun BM’ye bağlanmasını istemesi bize ilginç geldi.
NOT: Yeni kitabımız “Hükümet – PKK görüşmelerini” imzalamak için, bugün okurlarımızla Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde buluşuyoruz 12.00 ile 18.00 saatleri arasında Kaynak Yayınları standında olacağız. Bekleriz…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Aralık 2011
Mehmet Ali GÜLLER
Ulusal Kanal’da Cuma günü 5 saat süren “Gündem Özel” programında NATO’yu ve İslamcı hareketleri tartıştık. İbrahim Horuz’un yönettiği programda İslamcı kimliğiyle Yılmaz Yunak, Eren Erdem ve Kenan Çamurcu, Kemalist kimliğiyle Prof. Dr. Anıl Çeçen ve Bilimsel Sosyalist kimliğimizle de biz yer aldık.
Çözüme dair görüşlerimizde Prof. Dr. Anıl Çeçen’le çok ciddi görüş ayrılıkları yaşadık. Biz, “Türkiye’nin savaş seçeneğinden kurtulmasının yolunu” öncelikle “AKP’den kurtulmakla” başlattık. Ve ABD’ye karşı bölgesel bir ittifakın zorunluluğunu belirttik. Türkiye’nin KKTC ile bütünleşerek, İran, Irak, Suriye ve Azerbaycan’la birlik kurması gerektiğini belirttik. Bu birliğin de aynı zamanda Asya’nın iki büyük gücü Çin ve Rusya’yla ittifak oluşturması gerektiğini vurguladık.
‘DOĞU İRAN’A DESTEK VERMESİN’
Prof. Dr. Anıl Çeçen, Rusya ve Çin’i de ABD gibi “emperyalist” ilan ederek, onlarla ittifak kurulmasına karşı çıktı. Prof. Dr. Çeçen Türkiye ve İran’ın “Çin ve Rus yayılmacılığına karşı çıkması gerektiğini” savundu!
Ve Prof. Dr. Çeçen, daha da ileri giderek “Doğulu güçler İran’a destek vermesin” çağrısı yaptı!
Köklü devlet geleneğine sahip dört ülkeden biri olan İran, kuşkusuz bu türden çağrılara kulak vermiyor ve tersine uzun bir süredir ABD’ye karşı Rusya ve Çin ittifakı arıyor!
İRAN İÇİN ÇİN-RUSYA KALKANININ ÖNEMİ
Prof. Dr. Çeçen’e şunu hatırlattım: “ABD, 2003’te Irak’ı işgale başladıktan sonra, sırasıyla Suriye ve İran’ı da işgal edeceğini ilan etmişti. Aradan 9 yıl geçti. ABD hâlâ İran’a saldıramadı. Neden? Birincisi, ABD Irak’taki direnişi geçemedi; ikincisi, İran birlik ve bütünlük içinde iyi direndi; üçüncüsü, İran, Rusya ve Çin ile ittifak kurarak kalkan oluşturdu.”
Ve Prof. Dr. Çeçen’e “Bugün ‘Doğulu güçler İran’a destek vermesin’ demek, nesnel olarak ‘ABD, İran’a saldırsın’ demek anlamına gelir” dedim.
ORTAK AYRILIKÇILIK SORUNUMUZ
Ancak Prof. Dr. Anıl Çeçen, neredeyse Rusya ve Çin’i ABD’den daha tehlikeli ilan ederek, hem Türkiye’nin hem de İran’ın bu iki “emperyalist” devletin yayılmacılığına karşı çıkması gerektiğini savundu. Ve Prof. Dr. Çeçen, Rusya’nın Çeçenleri, Çin’in de Sincian-Uygur Türklerini katlettiğini savundu!
Prof. Dr. Çeçen’i olmasa bile programı izleyenleri ikna etmek için şunları söyledim:
“Türkiye’nin birden çok tehdit algılaması olabilir. Ama bunlardan hangisi esastır, Türkiye tüm tehditler yerine acaba hangi tehdidi esas alarak mücadele etmelidir? Türkiye’yi Kenya mı tehdit etmektedir? Rusya mı, Çin mi tehdit etmektedir? Hayır. Peki, kim ya da kimler tehdit ediyor? ‘Kuzey Irak’ tehdit ediyor, ABD tehdit ediyor, AB tehdit ediyor… Peki, hangisi asıl tehdit? Elbette ABD tehdidi… O zaman Türkiye esas tehdit olan ABD tehdidine karşı konumlanmalıdır. Nitekim ‘Kuzey Irak’ da aslında bir ABD tehdididir.
PROF. ÇEÇEN’İN NESNEL AMERİKANCILIĞI
“Bugün Rusya ve Çin düşmanlığı yaparak, nesnel olarak Amerikancılık yapmış olursunuz!
“Türkiye’nin Kürt ayrılıkçılığı sorunu, İran’ın Azeri ayrılıkçılığı sorunu, Rusya’nın Çeçen ayrılıkçılığı sorunu ve Çin’in Sincian-Uygur ayrılıkçılığı sorunu benzerdir ve ABD kaynaklıdır! Camdan evi olan, komşusuna taş atmaz!
“İttifaklar, masa başında oluşmaz. İttifaklar, aynı tehdide karşı mücadelede oluşur. Türkiye’nin geçen dönemde İran’la ittifak kurmasının temelini, Ankara’nın Halkın Mücahitleri örgütünü, Tahran’ın da PKK’yi karşılıklı terörist ilan etmesi oluşturmuştu.”
RUSYA ve ÇİN DÜŞMANLIĞININ KAYNAĞI
Türkiye’de bazı kesimlerin iflah olmaz Rusya ve Çin fobisinin temelini ne oluşturuyor? Orta Asyacılık mı? Pan-Türkçülük mü? Turancılık mı?
Kendisini Kemalist olarak niteleyen Prof. Dr. Anıl Çeçen bu gruba giriyor mu bilemiyoruz ama bizce Türkiye’de bu fobinin temelini anti-komünistlik ve NATOTürkçülük oluşturuyor!
Prof. Dr. Çeçen’in kendisini tarif ederken “NATO düşmanı değilim” demesi ve NATO’nun BM’ye bağlanmasını istemesi bize ilginç geldi.
NOT: Yeni kitabımız “Hükümet – PKK görüşmelerini” imzalamak için, bugün okurlarımızla Cadde Bostan Kültür Merkezi’nde buluşuyoruz 12.00 ile 18.00 saatleri arasında Kaynak Yayınları standında olacağız. Bekleriz…
Mehmet Ali Güller
Aydınlık Gazetesi
18 Aralık 2011
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)