6 Haziran 2018 Çarşamba

Gazeteci-Yazar: Metin HASIRCI "Yeni Marmara" Gazetesinde Yazdı: Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN


Metin Hasırcı
Profesör Anıl Çeçen
26 Kasım 2017 21:57
Özgeçmiş: 
Prof. Dr. Anıl Çeçen, 1948 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Koleji'ni ve AÜ Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1971'de avukatlık stajını tamamlayarak Türkiye ve Ortadoğu Enstitüsü'ne asistan oldu. 12 Mart dönemi İdari Reform Komisyonu'nda Merkezi İdare Sekreterliği yaptı. Üniversite öğrenciliği yıllarından başlayarak Ulus, Barış ve Halkçı gazetelerinde araştırmacı ve köşe yazarı olarak çalıştı. 1970-1978 arasında arkadaşlarıyla birlikte aylık Adım Dergisi'ni yayımladı. 1972'de AÜ Hukuk Fakültesi'ne asistan oldu. 1974-1978 arasında Halkevleri Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 1972-1978 arasında Halkevleri Atatürk Enstitüsü Genel Sekreterliğini, 1975-1977 yıllarında Halkevleri 2. Başkanlığı’nı,1974-1978 arasında Unesco Eğitim Komitesi Sekreterliğini, 1976-1986 yılları arasında Sanat Kurumu Başkanlığını yürüttü. 1984 yılından başlayarak serbest avukat ve yazar olarak çalışan Çeçen, 1990'da Danıştay kararıyla üniversiteye döndü. Halen AÜ Hukuk Fakültesi Kamu Hukuku öğretim üyesidir. Bilim ve düşünce dergilerinde otuzdan fazla bilimsel araştırması yayımlanan Çeçen'in başlıca yapıtları şunlardır: Sendikalizm, Ankara, 1970; Türkiye'de Sendikacılık, Özgür İnsan, Ankara, 1973; Adalet Kavramı, May Yayınları, İstanbul, 1981; Sosyal Demokrasi, Devinim Yayınları, Ankara, 1984; Kültür ve Politika, Hil Yayınları, İstanbul, 1984; Türk Devletleri, İnkılap Yayınları, İstanbul, 1986; Tarihte Türk Devletleri, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1986; İnsan Hakları, Selvi Yayınları, Ankara, 1990; Halkevleri, Gündoğan Yayınları, Ankara, 1990.
Muhterem okurlarım, 
Yukarıdaki biyografi Google'dan alınmıştır. Buradaki çalışmalarını anlatan satırlarda değerli bir ilim adamının başarı karnesi olarak tanımlarsak isabet etmiş oluruz diye düşünüyorum. Bu başarılara nail olmuş Sayın Anıl beyefendiye acizane tebriklerimi lütfen kabul buyurmasını istirham ederim. Bu yazıma Sayın Çeçen'i "Ankara Kalesi" başlıklı söyleşisinde Atatürk-Ulus Devlet- Kapitokrasi başlıklı yazısının 2. sayfasında muhterem merhum Prof. Dr. Necmeddin Erbakan'ın çeyrek asır önce bir konuşması esnasında Milli Görüş hakkında Atatürk ile alakalı olarak, "Eğer Atatürk sağ olsaydı, Milli Görüşçü olurdu" dile getirmişti. Sayın Çeçen yıllar sonra bu mevzuya söyleşi sırasında temas etmiş, Sayın Zeki Şahin Bey'in elektronik postama forward etmiş bulunduğu yazının ehemmiyetini müdrik olarak Yeni Marmara Gazetesi okurlarımla paylaşmayı kendime vazife bildim. Erbakan Hocamızın o beyanatı sonrasında ortalığa bir sessizlik çökmüştü. Milli Görüşçülerin bu sözler karşısında farklı değerlendirmeleri olmasına rağmen bunlar pek yaygınlaşmadı. Milli Görüşçüler dışındaki siyasiler ise, İhsan Sabri Çağlayangil merhumun 12 Eylül darbesine takaddüm eden günlerde Erbakan Hocamızın dile getirdiklerine Cumhurbaşkanlığına vekaleti içindeyken kendisine tevcih edilen bir soru üzerine Sayın Çağlayangil şöyle cevap vermişti mealen: "Sayın Erbakan kendine mahsus nezaket cümleleri içinde ülkemizin en önemli meselelerini mizahi bir üslupla dile getirmektedir" şeklinde olmuştu. Geçen zaman dilimi ki, bu 37 seneyi kapsamaktadır. Sayın Çağlayangil'in bu beyanı gibi merhum Erbakan Hoca'nın bu beyanına o zamandan bu yana Atatürk'ün Milli Görüşçü olurdu ifadesine temas eden ciddi bir temas hatırlamıyorum aziz okurlarım. Değerli söyleşisinde Anıl Hoca'nın yer alan bölümü aynen aktarayım inşallah.
“Merkez sol ile merkez sağın ikisinin birden batı taklitçiliğine yönelmesi yüzünden"
“Merkez sol ile merkez sağın ikisinin birden batı taklitçiliğine yönelmesi yüzünden Atatürk sahipsiz kalınca, Türkiye'nin halk tabanını oluşturan kitlenin içinden çıkan Milli Görüş hareketi Atatürk'e sahip çıkmak zorunda kalmıştır. Milli görüşün kurucusu ve öncüsü olan önder ‘Atatürk yaşasa idi Milli Görüş partisinden yana olurdu’ demiştir. Çünkü; batı emperyalizmi ile savaşarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuş olan kurucu cumhurbaşkanı Atatürk’ün en büyük ilkesi bağımsız devlet yaratabilmek için antiemperyalizm olmuştur. İslamcı tabandan milli çizgide antiemperyalist bir hareket doğması biraz da merkez sağ ve sol partilerin batı emperyalizmine karşı teslimiyetçi bir tutum içine girmeleri yüzünden ortaya çıkmıştır. Bugün ılımlı bir İslamcı harekat adına öne çıkan hareketin gelmiş olduğu yeni aşamada Atatürk'e sahip çıkması ve bu açıdan Atatürkçülüğü yeniden gündeme getirmesinin nedeni, hareketin Milli Görüş tabanından doğması yüzündendir. Milli Görüşün öncüsü ve kurucusu olan siyasal önder de, tıpkı cumhuriyetin kurucusu gibi hem tam bağımsızlığı savunmuş, hem de Batı'nın emperyal devletlerinin saldırılarına karşı ödünsüz bir antiemperyalist bir yol izlemiştir. Milli Görüş geleneği bir anlamda ulusal Kurtuluş Savaşı günlerinde örgütlenen Kuvay-ı Milliye Hareketinin devamı olmuştur. Milli Görüş bir anlamda Atatürk'ün partisinin ve merkez sağ partilerin ihmal ettiği Kuvay-ı Milliye çizgisinin bugünkü temsilcisi olmuştur. Milli Görüş uzantıları bu nedenle Atatürkçü çizgiye gelebilmişlerdir.
Soğuk savaş günlerinde
Soğuk savaş günlerinde Türkiye’nin Müslüman potansiyeli Milli Görüş çatısı altında toplanmış, ama küreselleşme dönemine geçildiği zaman bu hareketin içinden yenilikçiler, ulus devlet sınırları dışına çıkan Türk miileti yerine İslam ümmetine öncelik veren bir ılımlı İslam hareketini uluslararası konjonktüre uygun bir biçimde örgütleyerek Türk siyasetinde öne çıkmışlardır. Küresel rüzgarların etkisiyle Türkiye’de bir geçiş dönemi yaşanmış ve çeyrek yüzyıllık bir zorlamaya rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş döneminden gelen modeli değiştirilememiştir. Küresel emperyalizmin, Siyonizm ile işbirliğine girerek, eski Osmanlı toprakları üzerinde ABD benzeri bir kırk eyaletten oluşacak Ortadoğu Birleşik Devletler Projesi merkezi alandaki bütün devletleri parçalamaya kalkıştığı aşamada bölgedeki devletlerin çatısı altında yaşayan Ortadoğu halkları böl ve yönet oyununa şiddetle karşı çıkarak ve devletlerinin yanında yer alarak bu oyunu bozmuşlardır. Küresel şirketler ile ulusal devletler arasında terör ve tarikat üzerinden yaşanan bu oyunu emperyalizme karşı sıkı direnen bilge halkları ve devletleri kazanma aşamasına gelince ılımlı İslam ile öne geçen siyasi hareket yeniden geldiği çizgiye dönerek ve yeniden Milli Görüş gömleği giyerek Kuvay-ı Milliye Atatürkçülüğüne dönmüştür. Uluslararası konjonktürde küreselleşme biterken bölgeselleşme başlamış ve bölge devletleri ile halkları tekelci küresel şirketler ile işbirlikçi tarikatlerin gündeme getirdiği bölünme, parçalanma sürecine karşı çıkarak eskisi gibi emperyalizme karşı direnişe geçmişlerdir. Bu mücadeleyi Türk milli devleti de kazanırken, milli burjuvazi ve merkez sol partiler de kaybetmişlerdir. Yeniden başlayan millileşme süreci içinde Milli Görüş hareketi ve onun uzantıları, Türkiye'de Atatürk'ü ve Atatürkçülüğü desteklediklerini ortaya koymak zorunda kaldıklarında bu birikimin içinden çıkan ılımlı İslamcı akım da bu yeni duruma uyum sağlamak üzere yeni Atatürkçü açılımı sağlamak üzere gündeme getirmiştir. Konuya siyaset bilimi açısından bakıldığında böyle bir tablo ortaya çıkmaktadır...” demektedir.
Sayın Çeçen'in alıntıladığım değerli yazısı
Sayın Çeçen'in alıntıladığım değerli yazısı, içinde bulunduğumuz hal hasebiyle, vatanseverliğin asgari müşterek olması hususu bu yazıda hem cezbedici hem de birlikteliğin temininde güzel bir beyan olduğu kanaatındayım. İlavem odur ki; vatanın istihlası yani kurtarılması Halife Sultan Vahideddin Han tarafından Mustafa Kemal Paşa'ya görev olarak verilmiştir. Sarı Paşa görevini başarıyla tamamlamıştır. Fiemanillah.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder